Kırcaali'de İlk Haftalık Türkçe Gazete Çıktı

Bulgaristan’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kırcaali bölgesinde ilk Türkçe haftalık gazete olan Rodoplar yayın hayatına başladı.
04.10.2006 
Bulgaristan’da 1 milyon Türk’ün yaşadığını, fakat Türklerin bir gazetesi olmadığını belirten Rodoplar Gazetesi’nin sahibi Nahit
Doğu, bu durumun düşündürücü olduğunu belirtti. Bulgaristan’da yaşayan Türk gençlerinin büyük bir bölümünün ne Türkçe’yi ne de Bulgarca’yı doğru dürüst bilmediklerini vurgulayan Doğu, “Amacımız Türkçe okutmak” dedi.
Bulgaristan’da faaliyet gösteren birçok Türk şirketinin, bu tür Türkçe yayınlara reklam vermekten kaçındığını söyleyen Doğu, ticari kaygılar sebebiyle tirajları daha çok olan Bulgar gazetelerinin tercih edildiğini belirtti.
1 milyon Türk’ün yaşadığı Bulgaristan’da, Zaman Gazetesi’nin Bulgaristan baskısından başka Türkçe gazete çıkmıyor. Devlet Televizyonu Kanal 1’de yayınlanan 15 dakikalık Türkçe haber bülteni ise, Türk karşıtı söylemleriyle tanınan Ataka Partisi tarafından durdurulmak isteniyor.

Репортаж за помаците разгневи ВМРО

Писмо до Съвета за електронни медии (СЕМ) с искане за публично извинение от страна на „Нова телевия" изпрати заместник-председателят на ВМРО Костадин Костадинов. Поводът е скандален репортаж на „Нова тв", излъчен преди дни, в който се говори за наличие на отделен помашки народ и език, посочват от пресцентъра на ВМРО. Според Костадин Костадинов това е обида за българите от страна на една от българските национални телевизии.
Автор на репортажа е Нахит Догу. В помашко село близо до Одрин той интервюира неколцина възрастни хора. Един от тях заявява на чист български език, че е помак. Журналистът води и разговор с една от жените в селото - пак на български. Помаците в този край на днешна Турция са потомци на преселници от Беломорска Тракия - там и до днес има компактни групи българомохамедани, които българо-гръцката граница отделя от събратята им в Родопите.
Аворът обяснява, че „помаците" са изгубили корените си и имало много версии за произхода им. Нахит Догу разянява как помаците като народ били пръснати по целия Балкански полуостров. Езикът, на който тези хора говорят, е наречен „помашки", а журналистът не намира за необходимо да представи научната гледна точка по въпроса.
В същото време с години продължава опитът на гръцката държава да изфабрикува някаква отделна помашка народност в района около Ксанти, в опит да обоснове тезата, че тези хора не са българи, се посочва в съобщението.
Тезата на Турция пък е, че помаците са „българизирани турци". Именно след десетилетия на подобна двустранна пропаганда немалка част от съвременните поколения помаци в Гърция и Турция не знаят, страхуват се или не искат да признаят, че езикът, на който говорят е български.

10.07.2011
news.bg

Bağdat’ta yaşamıyorsan, Bağdat’ın sorunlarını çözmek çocuk oyuncağı

AjansBg’den Nahit Doğu’ya göre elektronik medyalardan başka gazete, dergi ve kitap da çok önemlidir.

- Nahit, anlat bakalım, şu anda neler yapıyorsunuz? Gazete nasıl gidiyor? Radyo işi nereye erdi?

- Valla Kircaali’nin merkezindeki Ajans Bg ofisinin penceresinden dışardaki manzarayı izleyip ilk özel Türkçe yayın yapacak radyomuz için devletin frekans tahsis etmesini bekliyorum. Vericilerimiz hazır ve sadece ilgili kurumun “şu frekanstan yayın yapabilirsiniz” demesini bekliyoruz. Bazı dostlarımız sabırsızlanıyor ve “kaç aydır bekliyoruz Türkçe radyoyu” diyorlar. Kendilerine diyoruz ki, 23 yıldır yapılamayanı bizim 2 günde yapmamızı beklemeyin. Sabırlı olsunlar Ajans Fm gümbür gümbür geliyor.

- Bu zamanlarda gazete çıkarmak kolaydır da okura ulaşmak zor değil mi? Bir haber internette okunabiliyorsa gazeteyi kim alır?

- Dijital çağdayız ve kağıt gazeteye ilginin azalması hayatın doğal akışı gereği normal karşılanmalıdır. Bugün 15 yaşındaki bir gence en son nezaman gazete aldın eline diye sorsanız cevabını veremez. Aynı şekilde sana daktilonu nereye koydun desem yerini bile unutmuşundur. Ancak azınlıklar için radyo, televizyon ve internet medyasının yanı sıra kağıt üzerindeki gazete, dergi ve kitaplar çok önemlidir. Anadilinde her gazeteyi ve dergiyi birer okul olarak görüyorum çünkü. Bugün Bulgaristan’daki okullarda Türk çocuklarının Türkçe okumak istemedikleri şeklinde eleştiriler var. Ben de soruyorum: neden okusunlar ki… Türkçe bugün Bulgaristan’daki Türkler arasında yaşanmıyor çünkü. Yaşanmayan her dil ise zayıflamaya, hatta ölmeye mahkumdur. 1990 yılından sonra, komünizmin çökmesinden bu yana Türkçenin yaşaması ve yaygınlaşması için yapılan koskocaman bir sıfır var. En çok Türkün yaşadığı Kırcaali’den örnek vereyim; 5 yaşındaki kızıma Türkçe bir kitap satın alabileceğim bir dükkan yok. Sizin şehrinizde var mı?
Ajans Bg gazetesine gelirsek ise, genelde belirli bir yaşın üzerindeki insanlarımız okuyor. Okuyucu kapasitesini bildiğimiz için büyük bir beklentimiz de yok. Sevindirici tarafı o ki, gençler de ilgi göstermeye başladı. Gazetenin yeni sayısını arıyorlar. İşte bizim için önemli olan da bu. Bilgisayarı olmadığı için el yazısıyla yazdığı şiirlerini gazetemizde basılması için getiren gençlerimizi gördüğümüzde hem seviniyoruz, hem de içimiz sızlıyor.

- Ajansbg sitesi nasıl gelişiyor? Ekibiniz büyüyor.

- Siteye günlük ortalama 4 binin üzerinde tekil okuyucu ilgi gösteriyor. Ekibimizi genişletmeye çalışıyoruz ancak dediğim gibi 23 yıldır okul olabilecek Türkçe gazete, dergi, radyo ve televizyon olmadığı için ekibimize kattığımız arkadaşları önce eğitmemiz gerekiyor.

- Sen ne zamandan beri Türkçe internet sitesiyle uğraşıyorsun?

- İnternet halka açık hale geleli beri internet medyası üzerinde çalışıyorum. Daha önce Azerbaycan’da bir gazete ve site kurdum. Bakü’den ayrılınca gazeteyi oradaki bir kuruma sattım. Şu anda o gazete ülkenin en büyük gazetelerinden biri.

- Ajansbg sitesi kimin? Bulgaristan Adalet Federasyonunun mu?

- Ajans Bg sitesi ve medya grubuna bağlı diğer yayınlar sivil toplum kuruluşu Bulgaristan Adalet Federasyonu’nun bünyasinde faaliyet gösteriyor.

- Takip ediyorsundur, siteye girip de okuyanlar mı daha çok, yoksa facebook’taki linklere yorum yazanlar mı?

- Siteye girenlerin sayısı daha çok.

- Okur sayısı nasıl gidiyor? Herhalde Türkiye’den ziyaretçilerin
sayısı daha yüksektir.


- Türkiye ve Bulgaristan ziyaretçileri neredeyse eşit durumda. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Bulgaristan Türkü okuyucularımızın sayısı da hafife alınacak gibi değil. Özellikle Almanya’yı gösterebilirim.

- Sence, Bulgaristan Türklerinin gündeminde olan bir konuya, okur ve yazar olarak Türkiye’den bakılınca odak kayması olmuyor mu?

- Her zaman söylerim, Bağdat’ta yaşamıyorsan Bağdat’ın sorunlarını çözmek çocuk oyuncağıdır diye.

- Son zamanlarda Türkçe haber sitelerinde bir patlama oldu. Ne diyeceksin?

- Bence patlama olduğu falan yok, çünkü kurumsallaşmamış hiç bir haber sitesi varolamaz.

- Sence, Bulgaristan’daki Türkçe yayın yapan medyaların önünde duran en büyük sorunlar nelerdir? Sorunları aşmamız için ne yapmamız gerekiyor?
- Sorun net ve açık; 23 yıldır bırakın yeni yayınlar oluşturmak için çaba harcamayı , varolanları da yoketmek istediler. İşte bu anlayışı değiştirmemiz gerekiyor hep beraber. 

SÖYLEŞİ: İzzet İsmailov / Kelimelik

28/01/2013

‘Dur kam memeleket haberleri başlıyor’

Bulgarca haber siteleri yakın zamanda Türkçe yayın yapacak bir televizyon kanalının geldiğini duyurdu. Şimdilik bu kanalı kimin kurduğu belli değil. Bu konuda izleyicilere bilgi verilmiyor. Sahibinin veya sahiplerinin hemen ortaya çıkmamasının nedeni vardır elbet. Bir bildikleri neden olmasın?
Haber siteleri, ‘BG-TÜRK’ adını taşıyacak kanalın artık bir genel müdürünün olduğunu ve karasal yayın yapаcağını da duyuruyor. Ancak Elektronik Medya Kurulu’ndan (SEM) şu an için frekans alınmasının kolay bir işlem olmamasını gözönünde bulundurursak karasal yayın imkansız görünüyor. Geriye sadece kablo ve uydu yayını kalıyor. Aslında Bulgaristan Türklerine yönelik karasal yayının olmayışı bir kayıp değil. Hatta uydu yayını etkiyi daha da güçlendirecek.
Bulgaristan’da evinin çatısında veya apartmanının balkonunda çanak anteni bulunmayan Türk sayısı 10’u geçer mi bilmem. Kısacası Bulgaristan’da, Türkiye’de ve dünyanın başka bir yerinde bulunan hedef kitleye ulaşmada zorluk çekilmeyecek. Geriye yayının içeriğini ayarlamak kalıyor. ‘BG-TÜRK’, Bulgaristan Türklerinin tek kanalı olacağı için yayın akışını ‘ne gösterirsek tutar’ prensibine bağlansa da tutar diye düşünüyorsanız, azıcık yanılıyorsunuz demektir. Evet, ilk iki hafta neyi nasıl gösterseniz de tutar. Ancak sonra heyecanı söner. Umarız bizim de bir televizyon kanalımız olur ve Sırtsevina’daki teyzem ‘Kızılcıklar oldumu derelere doldu mu’ türküsünü dinlerken Bursa’daki amcam ‘dur kam memeleket haberleri başlıyor’ diye Show TV’den Bg-Türk’e zıplar.
Sofya’dan Bulgar, İstanbul’dan Türk televizyoncular, söyle sen bilirsin bu kanalı DPS mi kuruyor diye soruyor. Benim için önemli olan 20 yıldır yapılamayanın şimdi yapılmak istenmesi. Kimin kurduğu sorusu listemde çok alt sıralarda kalıyor. Bg-Türk’te, benim insanlarımın benim haberimi bana anlatmasını sabırsızlıkla bekliyorum.

Yine kompleksleniyorum...

Bulgar Sosyalist Partisinden Lüben Kornezov, Bulgar dilinin korunmasıyla ilgili parlamentoya bir yasa tasarısı sundu. Tasarıda yabancı dillerden alınan kelime ve ifadelerin Bulgarca kelimelerle değiştirilmesi öneriliyor. Tabi, ‘feysbuk’, ‘internet’ ve ‘sim kart’ gibi kelimeler nasıl değiştirilecek merak ediyorum.
Türkiye’de de bazı akıllılar ‘faks’ yerine ‘belgegeçer’ kullanacaksınız demişti zamanında ama yaşama dayatma yapılamıyor.
Milletvekili Kornezov’un sunduğu yasa tasarısı mecliste onaylanırsa devlet dairelerinde çalışan memurlar iş yerinde Bulgarca konuşmadıkları gerekçesiyle işten bile atılabilecek.
Ancak beni daha çok rahatsız eden tasarıdaki başka bir nokta. Sosyalist milletvekilinin önerisi meclisteki çoğunluk tarafından onaylanırsa vatandaşlar kendi aralarında istediği dilde konuşabilecek, ne var ki ‘kamuya açık alanlarda Bulgar kültürü ve ulusal bilince karşı yabancı diller gösterişli kullanılamayacak’.
Sizi bilmem ama ben, ne şekilde olursa olsun, dil yasakları konusunda kompleksliğim. Psikoloğum gençliğimden kalma bir problemin var diyor. Haksızda sayılmaz aslında, çünkü zamanında babaanneme Türkçe ‘su ister misin’ dediğim için Kırcaali’nin merkezinde tekmelendim.
Şimdi Sofya havaalanında dedeme ‘hoşgeldin dede’ dediğim için veya Osman Aga türküsünü Varna sahilinde arabamla gezerken canım yüksek sesle dinlemek istediğinde etraftan birileri Osman Aga’nın sesini ‘Bulgar kültürü ve ulusal bilincine karşı gösterişli kullanıyorsun’, bu da kanuna aykırı derse ne olacak?
Komplekslerim yine tavan yapacak apaçık.
Sizin kompleksleriniz yok mu?


20 Temmuz 2011

‘Hata yaptık’ diyemeyenler ve ‘ajanlar’ diye bağıranların arasına sıkışan küçük değişim

Bulgaristan’da Türklerin partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi’nde ‘ikinci adam’ pozisyonundayken lideri Ahmet Doğan’ı eleştirerek partinin değişmesi gerektiğini savunan ve bu nedenle de partiden atılan Kasim Dal, partiyi tabandan üst kademeye doğru değiştireceğini iddia ediyor.


Değiştirebilecek mi göreceğiz ancak değişimin küçücük adımları artık atılıyor.
Türkiye’de faaliyet gösteren ve binlerce Bulgaristan Türkünü temsil eden göçmen derneklerinin yöneticileri 20 yıldır ilk defa parti lideri Ahmet Doğan’la görüşebildi.
20 yıldır ilk defa Hak ve Özgürlükler'in üst yönetimindeki insanlar ‘hata yaptık ama düzelteceğiz’ ifadesini kullanmaya başladı. Şimdiye kadar ne konuda olursa olsun parti temsilcilerinden birinin hata kabul ettiği görülmemiştir çünkü.
20 yıldır beklenen ancak bugünlerde yaşanan ilklerin sayısı sadece bunlarla da sınırlı değil tabi. Parti içinde de ‘değişimin’ adımları hafifte olsa hissediliyor artık.
Bulgaristan’da yaşayıpta Hak ve Özgürlükler’in zayıflamasını isteyen Türk yok. Kasim Dal’ı destekleyenler de, ona hain damgasını yapıştıranlar da Hak ve Özgürlükleri daha güçlü görmek istiyor. Aralarındaki fark sadece amaca doğru izlenmek istenen yolda yatıyor.
Değişmeyen hiç bir şey yok, değişimin kendisinden başka.
Her gün parti yöneticilerinin ajan olduğunu hatırlatmak veya anma törenlerinde bu yönde pankart açanları dövmek ortak yararımıza olduğunu sanmıyorum.
Sanmıyorum ancak değişimin o ilk adımları da geçmişimizi silah gibi kullanarak ve karşı fikir söyleyenleri dövdükten sonra atıldığını
görüyoruz. Ne kadar da acı olsa, anlatılanlar yaşananlar kadar hayata kazınamıyor.
Bir yanda ‘hata yaptık’ diyemeyenler, karşıda da hergün ‘ajanlar’ diye bağıranlar.
Ses çıkarmayın değişiyoruz.. Yavaşçık!


26052011

Borisov, Sofya camisine çiçek koyabilecek mi?

Аtaka Partisi, ateşle oynamaya devam ediyor.
Bu ilk çirkinlikleri değil, ancak dini bir mekana açıkça saldırıları ilk.
Bu ‘ilk’, daha önceki girişimlerinin cezasız kaldığının göstergesi ve kanıtı aslında.
Ucuz bir ırkçı düşünce yapısı, ucuz tahriklere başvurur.
Ne var ki, tahriklerin hedefi insanların dini duygularından geçerse ucuz hareketlere ucuz cevaplar verecek olanlar mutlaka bulunacaktır. İşte ozaman ateşin yanmaya başladığı an gelmiş demektir.
Bugünkü saldırıda ırkçı düşünce yapısı polisi suçladı ve ne yaptıklarını farkedemeyerek tehditler savurdu. Tutuklanan tahrikçi yandaşları serbest bırakılmazsa muhalefete geçecekmiş. İktidardaki azınlık GERB hükümetine dışarıdan destek veren Ataka, bu desteği geri çekmekle tehdit etti kısaca.
Başbakan Borisov ne mi dedi?
Korktu!
Hükümetin istikrarından önemli bir şey varsa, o da hoşgörü ve barıştır diyen Borisov’un, sağduyulu Bulgarların, Ataka’nın çirkin saldırısını kınamak içim Sofya camisine çiçek koyma girişimine katılabilecek mi sizce?
Benim şüphelerim var!

20052011

90’lı yılların sevgisini öldürmemek için


Geçen hafta Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisinin en önemli isimlerinden biri olan Kasim Dal’ın parti yönetiminden istifa ettiğini açıklamasının ardından birçok kişi HÖH’ün üst kadrosundaki isimlerde değişiklik olacağını sandı. Hala da sanmaya devam ediyorlar ancak yanılıyorlar. Yanıldıkları yer ise zamanlama. Evet, Ahmet Doğan parti genel başkanlığından gidecek. Ne var ki, sadece ve sadece kendi arzusuyla çekilmesi halinde parti lideri başkası olabilir. Doğan’ın arka plana çekilme tarihi ise okadarda uzaklarda değil, ancak hemen yarın da ayrılmasını beklemeyin. Korktuğum şey gidişinin çiçeklerle olmama ihtimalinin bulunması.

Doğan bu defa da sessizliğini koruyarak yine kazandı. Kazanmak haklı olunduğu anlamına gelmiyor tabi ki. Ancak kim ne derse desin 1990’dan sonra çoken komünist sistemin ardından bugüne kadar Bulgaristan’ın siyasi hayatında faktör olabilmiş tek lider var. O liderin adı da Ahmet Doğan.
Doğan’a karşı beslenen ve Bulgaristan Türkünün beyinlerine ve kalplerine yerleşen sevginin başlangıcı 90’lı yıllara dayanıyor. Komünizm dönemindeki baskılardan sonra Ahmet Doğan’ı televizyonda gören binlerce Türk ‘işte bu adam Türk’ diyordu. O zamana kadar ükedeki şartlar itibarıyla Türklerin haklarından bahseden birisini televizyonda görmek imkansızdı. Tabi ki, sadece Türk olması bu sevginin kaynağını oluşturamazdı. Bulgarların karşısına oturmuş, ne dediğini iyi bilen bir Türkü gören yüzbinler baskı dönemindeki ezikliğini üzerinden atmaya başladı. Doğan’ı televizyonda izleyenlerin çoğunun gözleri doldu. Ne dediğine, nasıl söylediğine ve neden söylediğine kimse bakmıyordu. Onlar bu adamın Türklerin haklarından bahsettiğini ve en önemlisi de bir Türk olduğunu biliyordu. Bu da onlar için yeterliydi. Üstelik büyük bir çoğunluk anlamaya çalışsa bile Doğan’ın Bulgarcayı kullanma ustalığından ve olayları felsefi terimlerle yorumlama alışkanlığı nedeniyle zaten anlayamıyordu. Bu durum şuan için de geçerli aslında. Bulgaristan Türkünün ezikliği, sindirilmişliği ve beyinlerine silahla yerleştirilen psikolojik hiçlik Ahmet Doğan’la buharlaşmaya başladı. Ahmet Doğan sevgisi işte bu sindirilmişliğe başkaldırının simgesi. Beyinlere ve dahası da kalplere kazınan bir simge. Her siyasetçiye ve ya lidere nasip olmayan bir sevgi. Türkiye’ye göçen yüzbinler, Bulgaristan’dan bu sevgiyle ayrıldı ve o sevgiyi bugün de yaşatmaya devam ediyorlar. Onlar 1990 yılından sonraki demokrasiye geçiş dönemini yaşamadılar. Bir çoğunun kafasındaki Bulgaristan fotoğrafı 1990’da bıraktıkları Bulgaristan görüntülerinden oluşuyor. Bayramları Bulgaristan’a çoluk çocuğuyla geldiklerinde hala 1990 fotoğrafının üzerine Bursa çarşısından alınan ayakkabılarla basıpta yürüyorlar. Bulgaristan’da kalanlar ise bambaşka bir fotoğrafın içinde.
Kim hangi fotoğrafın içinde olursa olsun 90’lı yıllarda beyinlerine ve kalplerine yerleşen Ahmet Doğan sevgisi yaşamaya devam ediyor.
İşte bu sevginin kalplerde ebediyen töhmetsiz kalabilmesi için Doğan’ın artık gitmesi gerekiyor.

Bu sevgiyi öldürme Ahmet aga!

Doğan giderse partiden değişim bekleyenler umduğunu bulacaklar mı?
Hayallere kapılmayın derim kendilerine. Ancak bir yerden başlamalı. Bunun vakti çoktan geldi.

18.01.2011

Başmüftülüğün 100. yılında boynumuza asılan kilit

Nahit Doğu

Bulgaristan Başmüftülüğü, kuruluşunun 100.yılını kutlamaya hazırlanıyor. 12 Aralık günü dini kurumumuzun kuruluşunun 100.yılı kutlanırken başkent Sofya’daki Başmüftülük binasının kapısında kilit olacak. Geçtiğimiz günlerde Nedim Gencev’in binayı ele geçirmeye çalışmasından sonra devlet tarafından mühürlenen Başmüftülük binası hala kapalı ve nezaman açılacak sorusuna kimse cevap veremiyor.
Belirsizlik ya da kaos!
Amaca ulaşıldı. Geriye dönüp baktığımızda; yapılan seçimlerle ilgili mahkeme dizisi, bölge müftülüklerinin ele geçirilmesi girişimleri ve bu eylemlerden doğacak ya da devletin alacağı tedbirler kimin yararına olabileceği konusunda varsayımlar üzerine yapılan değerlendirmeler belirsizliğe gidildiğini zaten gösteriyordu. Görünen de oldu.
Günlük dilde ‘kaos’ kelimesine, düzensizlik, kargaşa, dağınıklık ve başıbozukluk manası yüklenir. Şüphesiz her kaosun bir düzeni mevcuttur. Birileri kaos yaratarak kendi düzenini kurdu ve Başmüftülüğün kapısına kilidin vurulmasını sağlayabildi.
Peki, kaosun düzenini istemeyenlerin hiç suçu yok mu? Olmaz mı...
En mühüm olan tarafı unuttular. Nizamın geçici olduğunu unuttular ve kaosun geldiğini çok önceden farkedemediler. Nedenleri başka konu tabi.
Ancak kaosta değişecek şüpheniz olmasın, çünkü kimse hiç değişmeyen bir şeyle karşılaşmamıştır.
Ne var ki, 100.yılında Başmüftülüğün kapısındaki kilit boynumuzda asılı duracak.

08122010

Erdoğan’ın Bulgaristan ziyaretinde aradığını bulamayanlar kim?

Nahit Doğu
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir günlük Sofya ziyareti sona erdi. Bulgar mevkidaşı Borisov ile iki ülke arasında varolan
ancak çözülmesi zor olmayan konular görüşüldü. Ağırlık tabi ki ekonomik konulara verildi. Görüşmeden beklediklerini alamayanlar arasında görev süresi sona eren Fransa’ın Sofya Büyükelçisi, VMRO partisi ve sayıları onbinleri geçen Mehmet agalarım oldu.
Daha önce Fransız monşeri, Türkiye’nin AB üyeliğine Bulgaristan’ın ‘evet’ mi, ‘hayır’ mı dediğine cevap vermesı yönünde çağrıda bulunmuştu. Fransız diplomatın duymak istediği cevabı sanırım söylememe gerek yok. Ne var ki, Borisov, iyi komşuluk çerçevesinde Türkiye’nin AB yolunu desteklediklerini söyledi.
Diğer yandan aşırı sağ VMRO partisi de bu cevaptan hiç memnun kalmadı. Bu siyasi oluşum, 300 bin cıvarında imza toplayarak Türkiye’nin AB üyeliğine Bulgaristan’ın ne diyeceğini bulmak için referandum yapılmasını istiyor. Borisov, bu konuda bir halk oylamasının gündemde olmadığını açıklayarak VMRO’yu yine kızdırdı.
Gelelim Erdoğan’ın Bulgaristan ziyaretinden hayal kırıklığına uğrayan onbinlerce Mehmet agama. Onlar Erdoğan’ın Hak ve Özgürlükler Hareketi Partisi lideri Ahmet Doğan’la göşmesini, el sıkışmasını ve bunları da televizyonlarda izlemeyi bekliyordu.
Hayatında bir şeylerin değişeceğini beklediklerinden mi? Hayır, sadece ve sadece bunun gerçekleştiğini görmek için. Yakın tarihin sayfalarından bugüne taşan mesajı kendi kendilerine vermek için. Görüşmeden kendileri için almak istedikleri mesajda siyaset yok, ekonomik planlar yok, bölgesel denge stratejisi yok... Sadece yakın tarihin bugünkü birleşiminden doğan beklenti vardı.
Bu beklenti maalesef bugün gerçekleşemedi. Bu onbinlere,
görüşmenin Erdoğan'ın programının sarkması nedeniyle yapılamadığına inandırmaya kalkan varsa vazgeçsin derim.


04102010

Radikal İslamcı arayışı yoksa psikolojik savaş mı?


Bir istihbarat örgütü düşünün. Güpegündüz bir eve girerek koliler dolusu kitaba el koyuyor, ancak kitapların içeriği konusunda bilgisi yok ve incelemelerden sonra belli olacağını söylüyor.
Bir istihbarat örgütü düşünün, sorguladığı insanları iki yıl boyunca elektronik takipte tuttuğunu açıklıyor ancak sorgudan sonra suç unsuruna rastlayamıyor.
Bu istihbarat örgütü Bulgaristan’ın üç ilinde radikal İslam unsurlarına karşı olduğu belirtilen operasyonları gerçekleştiren Devlet Ulusal Güvenlik Ajansı (DANS).
DANS’ın tribünlere oynadığı bu operasyonu ilk değil. Daha önce de ‘radikal İslam taraftarları’ evlerinden alınarak sorgulanmıştı. Ne var ki, tutuklanan ve mahkeme önüne çıkarılan yok.
Yani kısacası radikal İslam arayışı şimdiye kadar hep boşa çıktı. Ancak DANS’ın operasyonları kamuoyuna geniş şekilde aktarılıyor. Sabah uykusundan uyanan vatandaşlar bir anda kitle iletişim araçlarında ilk haber olarak sunulan bu operasyonlarla karşı karşıya kalıyor.
Bulgaristan’daki bu operasyonlar, Pakistan veya Afganistan’dan gelen benzeri haberlerle uyum içine sokulunca da psikolojik etkisi daha da güçleniyor.
Dünyada bilinen istihbarat yöntemlerinin ve uygulamalarının dışına çıkılıyorsa amacın bambaşka olduğunu söyleyebiliriz. Son operasyon da dahil, daha önceki operasyonlar da psikolojik savaşın unsurlarını içeriyor.
DANS’ın uzmanları yürüttükleri sözkonusu psikolojik savaşın analizini yaparken getirilerinin yanında götürüleri üzerinde fazla durdular mı bilmem ancak uzun vadede ülke istikrarı açısından tehlikeler içeriyor.
Eski içişleri Bakanı Mihail Mikov, bölücülük aşılayan ve vatandaşlar arasında korku salan bu tip operasyonların tehlikeli olduğunu belirtiyor. Elinizde bilgi varsa sessizce, bir istihbarat kuruluşu gibi hareket edersiniz veya kanıt varsa savcılık devreye girer, diyor Mikov.
Kimse kanunları çiğneyenlerin elini kolunu sallayarak dolaşmasını istemiyor. Varsa bu tür ‘radikal İslamcılar’ işinizi yapın ve mahkemeye çıkartın, çünkü amatörce yürütülen bir psikolojik savaş kendine saygısı olan bir istihbarat kuruluşuna itibar sağlamıyor.

Nahit Doğu10102010

Nobel Barış Ödülü adayım Turgut Adalı

Bu aralar mail adresime Orta Asya konulu mailler geliyor. Birçok tanıdığım ve tanımadığım Nazarbayev’e destek çağrıları gönderiyor. Nedeni mi? Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Dünya Türkleri Asamblesi tarafından Nobel Barış Ödülünü layık görülerek aday gösterilmesi. Nazarbayev’i aday gösterenler, kendisinin 140'tan fazla etnik grubu bir arada barış içinde yaşatmayı başardığını, ayrıca nükleer silahsızlanma için attığı adımları, Semipalatinsk askeri deneme bölgesini kapatılması ve Astana'da her yıl geleneksel hale gelen dinler arası hoşgörü sempozyumlarını öne çıkarıyor.
Şüphesiz Nazarbayev’in bir lider olarak artıları ve eksileri vardır. Ne var ki, benim Nobel adayım Nuri Adalı’nın yanında Nazarbayev’in adaylığı gölgede kalır. Yaşadığım bu coğrafyada Nobel’i hak eden tek bir kişi var, o da rahmetli Nuri Adalı. Bu topraklarda yaşayan, bu topraklardan dünyaya adım atmış insanlarımızın başka adayı da olabileceğini düşünmüyorum açıkçası. Adalı, Bulgaristan Türkünün kalbindeki manevi Nobel Barış ödülünü çoktan almış bulunuyor.
Birkaç gün önce Astana’dan Nazarbayev’in adaylığı konusundaki haber ajanslara düşünce Bulgaristan Türklerinin Nelson Mandela’sı olarak adlandırılan Nuri Adalı’yı bizler neden aday göstermeyelim diye düşündüm. İnternetteki Bulgaristan göçmenlerinin mail gruplarında Nazarbayev’e destek içeren çağrıları da gördüm ve neden kimse Nuri Adalı abimizi aday olarak göstermiyor diye sordum kendime.
Hayatının 23 yılını Bulgaristan Türkünün özgürlüğü için hapishanelerde geçiren bu adamdan başka bu toprakların Nobel Barış Ödülü adayı olabilir mi?
Hayatını ortaya koyarak, hapislerde hepimiz için mücadele veren Nuri Adalı benim adayımdır.
Astana’yı seviyorum, Kazakistan’ı da ancak benim köklerimin dalları Nuri Adalı’nın yıllarının tükendiği hapishane duvarlarından geçiyor.
Bulgaristan Türkünün özgürlük savaşçısı Adalı’nın Kırcaali’nin Ostrovets Köyündeki (Adaköy) mezarı başında şunlar yazıyor:

Yanan bir ışıktı, söndü. Tükenen bir mum misali. Vatan ve milleti uğruna savaşta. Yoktu memlekette emsali.
Acı ve boralı yıllarda savaştı, En sonunda emeline ulaştı. Bilmeyiz şimdi rahat mıdır uykusunda, Dileriz, güller açsın ebedi yuvasında...

Ruhun şad olsun Nuri abi!

28092010

Yoksulluk Kalaşnikov sattırır mı?

Devlet Ulusal Güvenlik Ajansı (DANS) Başkanı Tsvetlin Yoncev, güvenlikle ilgili bir konferansta halihazırda Bulgaristan’a yönelik direk terör tehdidinin bulunmadığını ancak orta ve uzun vadedeki gelişmelerin terör tehdidi doğurabileceğini söyledi.
Devlet adına bilgiyi toplamak ve değerlendirmekle görevli olan kurumun başında bulunan Yonçev, bu tehdidin bertaraf edilmesinin yollarını da gösterdi.
Yonçev, ülkedeki farklı toplulukların yaşam standartlarının yükseltilmesi, bu toplulukların yaşadığı yerleşim yerlerindeki altyapının iyileştirilmesi, bulundukları bölgelere doğrudan yatırımların yapılmasını teşvik edilmesi ve eğitim düzeylerinin yükseltilmesi yönünde çalışılması gerektiğini vurguladı.
DANS Başkanı ayrıca farklı toplulukların kültürel özellikleri doğrultusunda bilgiye serbest bir şekilde ulaşmalarının garantilenmesinin gerektiğini söyledi.
Balkan coğtafyasını takip eden yabancı istihbarat uzmanları da zaten aynı şeyi söylüyor. Yoksulluk ve kanunların işlemeyişinden kaynaklanan kaos orta ve uzun vadede terörün işine yarar!

Devletin istihbaratını yöneten Yonçev, etnik ve dini gruplar yerine ‘farklı topluluklar’ ifadesini kullansada demek istediği çok açık ve net. Orta ve uzun vadede Bulgaristan’da yaşayan çeşitli etnik ve dini grupların yoksulluğa saplanıp kalması dış terörün etkisi altına girmesine yardımcı olur!

Kırcaali’de pazar günleri bir misyoner grubunun toplantılarına katılan Mehmet'e nedenini sorunca ‘İşsizim çocuklarımı doyurmam lazım’ diyor. Ayda 4 defa toplantıya katılıyor ve karşılığında da 100 Euro alıyor.. Küçük bir örnek sadece.
Biri bana Yunanistan’ın bir limanından Kırcaali’ye Euro karşılığı Kalaşnikov taşıtamayacağımın garantisini verebilir mi?

Mehmet işşiz değilse, çingene mahallesindeki sokaklarda çocuklar çamurun içinde oynamıyorsa, birileri bu insanların diniyle veya kültürüyle alay edemiyorsa verebilir. Aksi takdirde böyle bir garantiyi kimse veremez.. 

Nahit Doğu
11092010

Bayramın Mübarek olsun Bulgaristan Türkü

Nahit Doğu

Bayramlarımızın güzel birer vesile olduğunu biliyorum. Kalplerin ve beyinlerin daha insanca bakmasına ve hissetmesine.
Çocukluk hatıralarımın arasında sepetime konulan bayram şekerlerini hep arıyorum. Ararken de dedemi duyuyorum, ‘şşşt konuşma’ diye bana seslenişini. Çünkü çızırtılar arasında ‘Türkiye’nin Sesi Radyosu’nun haberlerini dinlemeye çalışıyordu. Oysa hiç konuşmuyordum ama dedem yine de ‘şşşt’ diyordu. Belki önemli bir haberi kaçırmaktan korkuyor veya pencere dışında gezinen kulakların yasaklı radyo istasyonu dinlediğini duymasından endişeleniyordu. Tabi ben radyonun ne dediğini kavrayacak yaşta değildim ama dışarıda gezinen kulakların iyi insanlar olmadığını anlayabiliyordum. Radyoda konuşanların ise bizden olduğunu hissediyordum..
Şekerlerimi hiç saymadım. Sayı hiç kovalamadım. Büyüklerin ve benim yaştaşlarımın yüzündeki sevinç, sepetimi değil, ruhumu kapladı her gelen bayram. Cocukluğum yüzden yüze gezen bu insancıllığın nedenini kavrayacak yaşta değildi. Zaten o anda nedeni değil, kendisi büyüktü benim için.
Bugün bayram namazından sonra tanımadığınız bir çocuğa gülücükle birlikte bir şeker verin.. Bayramın insancıl ruhu çocukluk anılarına kazınsın diye.
Siz bunu yaparken Türkiye’nin Sesi Radyosunda Bulgaristan’da Ramazan Bayramı nasıl yaşanıyor diye anlatıyor olacağım.
Ancak bir dost, ağacı tasvir etmektense, gölgesine uzanıp, bulutlara bakmayı severim diyor.


Bayramın mübarek olsun Bulgaristan Türkü.

09092010

Müslümanların istikrarsızlığa sürüklenmesinden kimin çıkarı var?

Nahit DOĞU
11 ayın sultanı Ramazan’a kavuştuk. Paylaşma, yardımlaşma, merhamet, kin ve nefretten uzaklaşma ayı.. Bulgaristan’da ise Ramazan’a camilerin kimin kontrolünde olacağı tartışmasıyla girdik. Mahkemece tanınmayan ancak müslümanların büyük bir bölümü tarafından dini lider olarak kabul edilen Mustafa Hacı’yı destekleyenlerle komünist sistemin adamı, mahkemece tanınan ama ülkedeki Müslümanlar tarafından tanınmayan Nedim Gencev taraftarları arasında camilerin kontolüyle ilgili kavga başka bir aşamaya atladı. Sözlü kavgadan fiziki kavga aşamasına geçildi.

Nedim Gencev’i destekleyen imamlar, ülkenin çeşitli yerlerinde bulunan camilerin kontrolünü ele geçirme denemelerini, geçtiğimiz Mayıs ayında Yüksek Temyiz Mahkemesi’nin Mustafa Hacı’nın Başmüftü seçildiği son Ulusal Müslüman Kongresini tanımaması üzerine başlattı.

Camilere mahkeme kararları, noter ve polisle gelen bu şahıslar, kendilerinin yasal olduğunu belirterek cami yönetimlerini teslim almak istiyor. Müslümanların idareyle ilgili bu kavgası medya sayesinde kamuoyu önünde sergileniyor.

Kavga fiziki saldırıya kadar uzadı. Ramazan’ın ilk gününde Filibe’deki Hüdavendigâr Cami olarak da bilinen Cuma Camii’nde itiş kakışın yanısıra bıçaklar çıkarıldı ve gömlekler yırtıldı. Cami avlusunda ve içerisinde söylenmemesi gereken sözler duyuldu. Araya polis girmek zorunda kaldı. Taraflardan kimin haklı kimin haksız olduğu başka bir konu ancak bir dinin mensupları kamuoyu önünde çirkin hareketlerde bulunuyorsa bundan zarar gören hangi tarafta olduğuna bakılmaksızın yine o dinin mensuplarından başkası olamaz.

Peki kargaşadan, dini topluluğun istikrarsızlığa sürüklenmesinden kimin çıkarı var. Ortaya çıkan durumdan, uzağa öngöremeyen siyasi partilerin yararlanmak istediği görülüyor. Kısacası iktidardaki GERB partisi, müslümanların saflarında yaşanan kargaşayı önceden planlayıp hazırlamasada önüne gelen mevcutiyeti değerlendirme sevdasına kapılıyor. Sevdanın amacı Başmüftülük kurumunu HÖH’ün kontrolünden çıkarmak.

Ne var ki, bu görünenlerin en basit açıklaması. Aslında kargaşadan kimlerin medet umduğu sorusunun çok daha karmaşık cevabı var. Ancak cevap ne kadar karmaşık olursa olsun insanların inancına bir şekilde dokunan konularda devletin mahkemesi, tarla kavgasında olduğu gibi karar verirse zarar görenin yine o devletin olacağını anlamalı.

12.08.2010

Özerklik mi kültürel özerklik mi?

Nahit DOĞU


CIA’nin bir raporunda 2050 yılında Kırcaali bölgesinin özerk bölge konumuna geleceği tahmininde bulunuluyor. Rapor, geçtiğimiz günlerde Bulgaristan’daki bazı gazetelere de yansıdı. CIA’nin analizi doğru çıkar mı çıkmaz mı konusunda şimdiden kesin yargıya varmak tabi ki zor. Ancak kültürel özerkliğe ulaşılması çerçevesinde geçen 20 yılda nereye varıldığını tespit ettiğimizde gelecek 40 yılda nereye varılabileceğinin göstergesini de bulabiliriz.

Peki CIA’nin raporundaki tahmin doğru çıkabilir mi? Tahminin hedef aldığı coğrafi alanın nüfus yapısı, bölgedeki etnik dalgalanmalar ve global güçlerin çıkarlarının estirdiği rüzgarın yönünden asılı olarak ihtimal az olsa da doğru çıkabilir.

Bazılarına imkansız görünebilir ve CIA her gün bir rapor yayınlıyor diyebilir. Bugünün plastik penceresinden bakıldığında çerçevenin 40 yıl sonra başka bir malzemeden olması değil, olmaması imkansız.

Gönül ister ki tek olsun ama demokrasi de işlemeli

Nahit DOĞU
Bulgaristan’da bir ikinci Türk partisi daha olmalı artık diyenlerle bu gerçekleşirse Türklerin gücü bölünür görüşünü savunanlar arasında tartışma sürüyor.
İki tarafın haklı olduğu noktalar tabi ki var ancak tek başına haklı olmak hiç birşeyi değiştirmiyor. Tek parti sisteminin ülkedeki Türklere artık zarar verdiğini düşünenler basit ama çizgileri belirgin bir örnek gösteriyor.. Eğer köyünüzde tek bir kahvehane varsa masa örtülerinin temiz olmasını beklemeyin. Ya o kahvehaneye gidersiniz ya da mecburen yine o kahvehaneye gidersiniz!

Aslında binlerce Türk de bunu yapıyor. Masa örtülerini kirli göre göre yine HÖH’e oy veriyor. Zaten başka partiye vermesi de imkansız. Kısacası seçim haklarının olmadığından şikayetçiler.
Şikayetçiler ancak seçim hakkının olmayışından daha çok bu olmayışı bilerek azınlığın yarınlarına değil de, kendi geleceği için yatırım yapanların kullanması daha çok rahatsız ediyor bu topluluğu.

Başka partlerin varlığı gücümüzü parçalar savını destekleyenler ise iki Türk partisinin siyasi alanda mevcutiyetinin mücadeleyi dışarı değilde, içeriye, yani azınlığın kendi içine yönlendireceğini düşünüyor ve bölünmekten korkuyor.
Kimin haklı olduğunu söyleyecek değiliz tabi ki. Varsayımlar üzerine tahminde bulunmak pek akıllıca olmasa gerek ancak savunduğum bir temel var. Eviniz ister tek odalı, ister iki odalı olsun temelleri sağlam değilse oda sayınıza sadece gülerler.

Makedonya’daki Türk Büyükelçisi zamanında demiştiki bu ülkede altıdan fazla Türk partisi var, Gönül ister ki tek olsun ama demokrasi de işlemeli..
Mart 2000 

'Demir Perde'nin sınırındaki Türkler

Nahit Doğu
TRT, Türkiye’nin Sesi Radyosu
 

Geçen hafta Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile Yunanlı meslektaşı Yorgo Papandreo iki ülke arasındaki 4.sınır kapısının açılışını gerçekleştirdi. İlk bakıldığında sıradan günlük bir haber. Ancak sınır kapısının bulunduğu Bulgaristan tarafındaki bölgede olay günlük haber çerçevesi dışına taşıp tarihi bir anlam taşıyor.

2010 yılında Bulgaristan Türkleri ne yapacak?

Nahit Doğu

Başkent Sofya ve ya bir iki büyük şehirin dışında yaşayan babalar bu yıl da çoluğunu çocuğunu bırakarak bu şehirlere gurbete gidecek.

Öcü hikayeleri ve oyalama taktiği gölgesinde değişim

Birçok yabancı gözlemci son parlamento seçimlerinden GERB’in birinci parti olarak çıkmasını sürpriz olarak değerlendirdi. Oysa şans oyunları dışında herhangi bir gelişmeyi sürpriz olarak değerlendirmek ciddi değil.

Kırcaali'de bir kitap tanıtımı ve tarihini savunamayan aciz topluluk kümesi

Sofya’da yeni birşey yok, süikastlere devam


Nahit DOĞU

İçişleri Bakanlığında skandallar devam ederken ülkede iki suikast daha gerçekleştirildi.Skandal, Bakanlıkta genel sekreter görevinde bulunmuş İlia İliev'in tutuklanmasıyla alevlendi. İliev, Balkanların en büyük kaçakçısı Sırp asıllı Budimir Kuyoviç’e Avrupa ülkelerinde serbest dolaşım hakkı sağlayan Bulgar kimlik belgeleri edinmesine aracı olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Ayrıca bakanlıktaki skandalın bir ayağını da soruşturma altında olan suç şebekesi üyelerine bazı yetkililer tarafından bilgi sızdırılması oluşturuyor.Ülke, suçla mücadele etmesi gereken birimlerin skandallarla şaibe altına düşmesiyle çalkalanırken son yıllarda Bulgarıstan’da gerçekleştirilen cinayetlere iki tane daha eklendi. Ülkedeki en büyük enerji şirketlerinden biri olan Atamenergoremont’un Genel Müdürü 41 yaşındaki Borislav Georgiyev, Sofya’daki apartmanının önünde öldürüldü. İkinci suikast ise geçtiğimiz Salı günü işlendi. Mafyayı anlatan kitaplarıyla tanınan 34 yaşındaki Georgi Stoev Sofya'da vuruldu. Yeraltı dünyasını anlatan 9 kitabın yazarı olan Stoyev’in, bazı suç örgütlerinin oluşmasında rol aldığı ve bu yüzden de suç dünyasını iyi tanıdığı savunuluyor. Öldürülen yazarın yayıncısı Nedialko Nedialkov, kitaplarında suç dünyasındaki bağlantıları ve cinayetleri yazdığını belirterek, ‘yetkili devlet kurumlarının hiçbir şey yapmaması kendisinde hayal kırıklığı yarattığını’ söyledi. Kısacası Stoyev’i kahramanları öldürdü. Böylece Bulgaristan’da son yıllarda gerçekleştirilen suikastler zincirine bir yenisi daha eklenmiş oldu.Savcılığın yazarın kitaplarında aktardığı yeraltı dünyasıyla ilgili bilgileri incelemeye alacağı bildiriliyor, ancak kimse bir sonuç elde edileceğini düşünmüyor. Zira son yıllarda işlenen onlarca cinayetin failleri hala yakalanmış değil.Avrupa Komisyonu defalarca Bulgaristan’a bu konuda eleştiriler yöneltse de ülkede değişen pek birşey olduğu söylenemez.AK, yayınladığı raporlarda yolsuzlukla mücadele çabalarının yetersiz olduğunu belirtilerek, suikastlere ilişkin davalara gerekli özenin gösterilmediğini, mahkemeye taşınan davaların da sürüncemede kaldığına dikkat çekiyor.Bugün ise AK son iki suikast benzeri onlarca cinayetin faailleri cezasız kaldığı için Bulgaristan'ı yine eleştirdi.
08.04.2008

RİBNOVO BASKINI VE PSİKOLOJİK ŞEKİLLENDİRME

Birileri kökten dincilik masalıyla korkutmaya ve bu korkudan da siyasi rant elde etmeye çalışıyor. Ribnovo Köyü dizisinde bunu gördük geçen haftalarda. Ancak çok tehlikeli bir alana parmak sokarak ucuz siyasi oyunlara kalkışanlar ateşle oynadıklarının farkında değil.Yüzyıllardır bu topraklarda varolan, bilinen, uygulanan ve bu coğrafyaya has olan İslami geleneklerin dışına itilmeye çalışılıyor insanlar. Her sözü için sorumluluk taşıması gerekenler sorumsuzca hedef gösteriyor. Ulusal Güvenlik Ajansı da sabahın erken saatlerinde kaçma ihtimali bulunmayan bir belediye başkanının evine baskın düzenliyor ve adamı alıp Sofya’ya götürüyor sorgulamaya. Tabi ki, ulusal güvenlikçiler işini yapıyor ancak hiç gerek yokken abartılı operasyonla sabah uykusunda insanların evine dalmak neyin göstergesi sorulur.Daha önce de radikal islam arayışı çerçevesinde Sofya’nın eski müftülerinden Ali Hayreddin ‘radikal görüşler yayan internet sitesi hazırlamakla’ suçlanmıştı. Hayreddin sorgulandı ve suç unsuruna rastlanmadığı için serbest bırakıldı.Dünyada profesyonelliği inkar edilemeyecek hiçbir istihbarat örgütü gösterişli operasyonlar düzenlemez. İnsanları medya maymunu yaparak sorgulamaz ve dahası da bir belediye başkanının ne yaptığını onu sorgulayarak bulmaya çalışmaz. Neyin nasıl, ne zaman ve kiminle yapıldığını zaten bilir. Bilir ve ulusal güvenliğe aykırı durum tespit ettiğinde gerekeni yapar sessizce.Son radikal islam arayışlarının istihbarat dünyasının yazılı olmayan kurallarının dışında yapılması gayenin gerekenden fazla ses çıkarılması olduğunu gösteriyor. Peki bu sese kimin ihtiyacı var? İlk sırada toplum psikolojisini iyi görebilen ve bunun neticesinde de şekillendirebilenlere. İkincisi de ülke dışındaki kurumların önüne içi boş ama kılıfı güzel görünen malzeme koymak isteyenlere. Oyun gibi! Ne var ki, oyunun içinde olanlar bile her oyunun bir sonu olduğunu bilir. Ne kalmış oyunu dışarıdan seyredenlere..

18.03.2009

Vejdi, Ahmet’e karşı

Geniş koalisyonun pazarlıkları da geniş olacak

Bulgaristan’ın otoyol gaspçıları

Bulgaristan'da Türkçe haber bülteni tartışması

Bulgaristan’da devlet televizyonundaki günlük Türkçe haber bülteni yayından kaldırılsın mı kalsın mı tartışması devam ediyor. İktidardaki Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi için Vatandaşlar Partisi (GERB) partisi ile aşırı milliyetçi Ataka Partisi haber bülteninin kaldırılıp kaldırılmaması konusunda referandum yapılması için anlaştı.

Sadece iyi deği, kötü tonları da var

Dünya globalleşti ancak suçlar da öyle. Uyuşturucu, silah kaçakçılığı terör, çocuk ve kadın ticareti de globalleşti. Organize suç şebekeleri uluslarüstü ağılarla birbirine bağlı çalışıyor. Balkanlar daha düne kadar ‘soğuk savaşın’ görünen ve görünmeyen duvarlarını barındırıyordu. İşte bu duvarlar ‘özgür dünyanın’ suçlarını da önlüyordu. Tabi burada duvarları savunmuyoruz.. Yunanistan sınırına birkaç kilometre uzakta olan Kırcaali’nin bir köyünde uyuşturucu satın almayı bırakın, eğer özel izniniz yoksa o köye bile yaklaşamazdınız. 90’lı yıllardan sonra sınırlar kalktı, özgürlüğün hastalığı kapladı bedenimizi ve ruhumuzun bir taraflarını. Şimdi aynı gün içinde Kırcaali otogarına gelen iki otobüste uyuşturucu yakalanıyor. Yakalanmayanlar nerede? Organize suç ağıları bu yolu yeni kullanmaya başladı demeyin sakın. Zincirin zayıf halkasından siz daha zayıf olduğunu hissetmeden suç şebekeleri malını ve insanını çoktan sokmaya başlamıştır. Yollar nasıl ayrılıkları çiğnerse, aynı şekilde suçun hareketini de kolaylaştırıyor. Kırcaali’yi Gümülcine’ye bağlayacak Makaz yolunun açılması dört gözle bekleniyor bölge halkı tarafından. Bende dedemin atla gittiği Gümülcine pazarına arabamla gitmek istiyorum bir an önce. Yol açılacak, insan ve mal trafiği artacak, kavuşamayanlar kavuşacak ve bununla birlikte bölgede işlenen suçlarda da artış olacak. Pakistan’dan Avrupa’ya giden uyuşturucu benim köyümün yanından geçecek bir aracın lastiğinde veya ketçap kutusunda.. Kırcaali otogarında iş yapamayan fahişeler iyi kazanmaya başlayacak. Fuhuş sektörü benim köyüme yaklaşacak. Gümülcine’nin ve Kırcaali’nin fahişeleri kaynaşacak. Üstelik dünyanın başka yerlerindenden de gelecekler tecrübe alışverişine..
Hiç bir şey sadece iyi değil, kötü tonları da var.

24.08.2009

Madonna, papazlar ve oyun bitti..


Nahit Doğu

Yeni albümünün tanıtım turnesinin Romanya konseri sırasında yuhalanan Madonna Bulgaristan’da da aynı şekilde karşılanacak mı? Dünya basını Madonna’nın Sofya konseri öncesinde bu soruya cevap aradı. Şarkıcının yuhalanıp yuhalanmayacağı tahmin edilmeye çalışılırken Bulgar Kilisesi, Madonna ülkeye gelmeden önce kamuoyuna çağrıda bulunarak konsere gitmeyin dedi. Ülkenin resmi haber ajansı aracılığyla bir bildiri yayan Bulgar Otodoks Kilisesi yönetimi, Yahya Peygamber’in anıldığı güne rast gelen Madonna’nın konserine karşı olduğunu belirtti. Bildiride, Madonna’nın konser vereceği 29 Ağustos’ta Bulgaristan’daki Hıristiyanların oruç tutarak, dünyevi zevklerden uzak durduğu hatırlatıldı. Ancak kilisenin çağrısına internette az sayıdaki dini forumların üyelerinden başkası aldırış etmedi. Avrupa’nın en yoksul ülkesi Bulgaistan’da 100 ile 200 YTL arasında satışa sunulan biletlerin büyük bir bölümü daha günler öncesinden tükendi ve Madonna’yı Sofya’da 50 bin kişi izledi.Şöhreti azaldığı için dini kullandığını iddia edenler ne kadar haklı tartışılır fakat protestoyla karşılanmamasında komunist dönemde insanların dini duygularının silinmiş olmasının önemli payı olduğu tartışma götürmez. Dahası 20 yıldır süren demokratik sürece ‘geçiş’ yıllarında kilise, kendi içinde bir uzlaşma sağlayamadı.Komünist dönemin din alanında yaratttığı boşluk ve bu boşluğu da ateizmle doldurma harekatının izleri ülkede hala çok belirgin. Kilise de eski totaliter rejimin idaresi sırasında beyinlerdeki dini duyguların silinmişliğini canlandırmak için etkili faaliyet gösteremiyor. Kilisenin işleriyle yakından ilgilenen uzmanlar, şaşırılacak bir durumun sözkonusu olmadığını söylüyor. Kilise mensupları bu ülkede yaşıyor ve bu ülkede yetişen insanlar diyor. Dolayısıyla toplumun bir parçası durumundalar. Kısacası papazlar için ‘hancısı nasılsa yolcusu da öyle’ demeye getiriyorlar.Madonna yuhalanmayı hak ediyor mu sorusuna cevap aramak akıllıca olmasa gerek. Şarkı söyleyemediği gerçeğini olağanüstü şov organizasyonlarıyla ve dini kullanma becerisiyle buharşaştırabiliyor.Museviliğin mistik özü olduğu belirtilen Kabala (Kabbalah) müridi Madonna.Sofya’daki konseri sırasında yine dini kullanarak şarkı söylediği bir anda sahne arkasındaki panodan çeşitli dinlerin kutsal kitaplarından bölümler okuttu. Tabi ki, aynı panolardan kendi dini anlayışı ile ilgili mesajlar da gönderdi, sesinden çok ışık ve ses gösterisinden etkilenen binlerce hayranına.Konserin sonunda Madonna bir anda kayboldu ve sahneye Game Over (Oyun bitti) yazısı geldi. O anda binlerce hayranı bir oyunun bitişine üzüldü. Kimse papazların konsere gitmeyin çağrısını hatırlamadı bile. Zaten papazlara kulak verselerdi oyun bitmeyecekti çünkü zaten başlamış olmayacaktı.

30.08.2009